Internet çok vaktimizi alıyor...ama uzun süredir gözüme çarpanları bir kenarda paylaşmak istiyordum. Özellikle kitap eklerinde çevirilerle ilgili dikkatimi çeken yazıları kesip, fotoğraflayıp biriktiriyordum bir süredir. Bunları da telif hakkı konusunu araştırdıktan sonra paylaşma konusunu düşünüyorum.
4 Haziran 2010 Cuma günü
İmge Kitabevinin internet sitesinde sayfanın sol kenarında "Haftanın Yazarı" resminin hemen altında "Haftanın çevirmeni" köşesi gördüm. Erişim günüm itibariyle
Zeyyat Selimoğlu haftanın çevirmeni. Acaba neye göre belirleniyor haftanın çevirmeni diye sormadan edemedim. Hoş bir karşılaşma. Çevirmenin kim olduğu araştırılabilir. (http://www.imge.com.tr/)
Tesadüf odur ki, bugün yani 4 haziran 2010'da "yolum"
Remzi kitabevinin sayfasına düştü. Kitap gazetesi adlı internet sitesinde (Haziran 2010) "Lafı çevirmenden" köşesine denk geldim.
Ayşe Başçı "Çevirmen ve Pizza Kulesi" adlı bir yazı kaleme almış (ya da klavyeye!) Bir okumasından yola çıkarak çevrilemezlik, feda etmek, çevirmenin yetersizliği, çeviri gibi konulara değinmiş. Ayşe Barışçı'nın kim olduğuna bakılabilir, söyledikleri değerlendirilebilir. Ben notumu düştüm.
Çevirmene ve çeviriye dair karşımıza çıkan bu kaynakları not etmekte fayda görüyorum.
Kisa bir alıntı"
İşte çevirinin hiç bitmeyen ikilemi… Dili mi koruyacağız, yoksa üslubu mu? Açıkçası ben bu ikilemi, çevirinin değerini düşüren unsurlardan biri olarak görüyorum. Çünkü bu soruyu ortaya attığınız anda şunu da kabul etmiş oluyorsunuz: Hem iyi bir çeviri dili oluşturmak hem de yazarın üslubunu korumak mümkün değildir. Neden kendimizi sürekli bir “çevrilemezlik” çıkmazına sokuyoruz? Elbette bir şeylerden fedakârlık yapılacaktır. Ama daha önce de birkaç kez söylediğimiz gibi, çeviri neyi, ne kadar feda edeceğini bilmek demek değil midir?" http://www.remzi.com.tr/kitapGazetesi.asp?id=3&ay=6&yil=2010&bolum=9