"Irem Bekter: Turquie, Angleterre, Argentine… Montréal"Konseri için 16 yaşından bu yana ilk defa Türkiye'ye gelmiş. Bir televisyon programında karşılaştım. Kendi sayfasında çokdilli (:)) tiyatro gösterisinden bir parça da var! Keyifli.
26 Kasım 2011 Cumartesi
Gaia
Açık radyo podcastlarından OrmanVeCivari_20.10.2011_. Program içeriğinde dilsel incelemeler, doğal sesler, ekolojik anayasa gibi karma bir sohbet. Program içerisinde Aşık Veysel'den "Benim sadık yarim kara topraktır" dinlenilesi.Bu programı dinlerken Berk Yüksel bloguna düştü yolum. Gaia'ya dair bilgi için Gaia (Gaea) (Toprak Tanrıçası – Ana Tanrıça) okumak için tıklayın Gaia.
Efsane bir hayli karışık :
http://yunanmitolojisi.blogspot.com/2007/10/gaia.html
Efsane bir hayli karışık :
http://yunanmitolojisi.blogspot.com/2007/10/gaia.html
Etiketler:
açık radyo,
ekolojik anayasa,
Gaia,
podcast,
toprak ana
21 Kasım 2011 Pazartesi
İhsan Oktay Anar namı değer Uzun İhsan efendi
Bilgi üniversitesinin düzenlediği İhsan Oktay Anar Sempozyumunda masalsı anlatımın derinliklerine inen ve imgeleri felsefe açısından çözümleyen bildiriler dinlemiştik. Radikal Kitap'ta yazılarını takip ettiğim edebiyat eleştirmenlerinden Asuman Kafaoğlu Büke'nin sunumu imgelerin felsefi çözümlemesi üzerineydi ve ilginçti.
Etkinklik çerçevesinde bir de sergi vardı. Anar'ın elyazması sayfaları, masal kahramanlarının figürleri, kitaptaki icatların maketleri vs. yandaki figür onlardan en zarif en şeker olanı kanımca.
Sempozyumda Ezel Akay "masalın" sinemaya aktarılacağını söylüyordu. Galiba bu düzlemde bir gelişme olmadı. En güncel Anar okumam "Suskunlar".
Galata, müzik, mistik, felsefe, hümanist, kültürlerarası, İstanbul ve daha niceleri!!!
Keyifli düşler dilerim.
İhsan Oktay Anar adına bir site kurulmuş. Sempozyum detayları mevcut. Anar'ın İngilizce'ye çevirisi üzerine bir yazıya da buradan ulaşbilirsiniz.
http://www.ihsanoktayanar.com/
PUSLU KITALAR ATLASI'nın büyüsüne kapılan bir paylaşım. Rafların arasına tıklayın.
Etkinklik çerçevesinde bir de sergi vardı. Anar'ın elyazması sayfaları, masal kahramanlarının figürleri, kitaptaki icatların maketleri vs. yandaki figür onlardan en zarif en şeker olanı kanımca.
Sempozyumda Ezel Akay "masalın" sinemaya aktarılacağını söylüyordu. Galiba bu düzlemde bir gelişme olmadı. En güncel Anar okumam "Suskunlar".
Galata, müzik, mistik, felsefe, hümanist, kültürlerarası, İstanbul ve daha niceleri!!!
Keyifli düşler dilerim.
İhsan Oktay Anar adına bir site kurulmuş. Sempozyum detayları mevcut. Anar'ın İngilizce'ye çevirisi üzerine bir yazıya da buradan ulaşbilirsiniz.
http://www.ihsanoktayanar.com/
PUSLU KITALAR ATLASI'nın büyüsüne kapılan bir paylaşım. Rafların arasına tıklayın.
19 Kasım 2011 Cumartesi
"İksir gibi kitap"
KABORÜKO- 05/08/2011
![]() |
Onu seviyorum - |
http://dl.glitter-graphics.net/pub/2323/2323851h1zzz13avj.gif
'Onu Seviyorum' sevmenin ne kadar güzel olduğunu sokuyor tam içimize. Sevip de söyleyememenin, o veya bu nedenle içinde yaşatmaya devam etmenin zorluğunu koyuveriyor masanın tam orta yerine"
"İksir gibi kitap" : Görkem Yeltan'ın yazısı için tıklayın
Suzy Lee
Ah şu oyuncu dalgalar...
"Kaborüko’da daha önce Suzy Lee konuğumuz olmuş"tu. Onun yaratıcılığını ve yaratımlarının çekiciliğini bir süredir takip ediyorum ve etkisinden kurtulamıyorum. Çizimlerini nerede görsek gözümüz kapalı tanıyacağınız bir dünyanın içinde gezdiriyor bizi Lee. Basit, ne dediğini bilen, harika çizimler bunlar. Ustalıklı ellerle, ona farklı bir hayal dünyası sunan çizim dilinin arkadaşlığı, muhteşem anlatım dilini ortaya çıkarıveriyor."(Karabüko'da devamı için tıklayın)
![]() |
http://www.suzyleebooks.com/books/wave/# |
Ultra-book denilen uygulama online bir yazılımmış. İnsanlar burada kendi protföylerini oluşturuyor, görsel , web bağlantıları ve tanıtım metinleri ekliyormuş ve Ultra-book alanını kişiselleştiriyorlarmış. Ultra-books'lar; alana göre sınıflandırılıyormuş ve seçim her üç ayda bir uzmanlar tarafından gerçekleştiriliyormuş. Merak edenler için tıklayınız
22640 Ultra-books'tan 2000 tanesinin seçildiği söyleniyor.
Toi et Moi - Karabüko
Aşkın içinde ne var?
"Aşk pembe bir şey midir? Sanıyorum öyle. Turuncular da girer mi içine? Girer tabii ki. Kızarmalar, kıskanmalar vardır içinde. Bir de uzak kalmak istememek. Kanatlanıp uçacak gibi olur insan. Kanatları çıktığını hatta uçtuğunu bile hissedebilir pekâlâ.
‘Seni düşündüğümde hayatı farklı görüyorum’ sözleriyle başlayan bir aşk kitabı ‘Toi+moi’. Sandrine Lhomme bütün içtenliğiyle bize aşkı sunuyor bu kitapta. Korkusuzca, çocuktan aşkı saklamadan, esasında kimselerden saklamadan anlatmış derdini Lhomme. Sırf bu nedenle fazlasıyla övgüyü hak ediyor bence.
Bir hastane odasında, endişe merdivenlerinin kenarına büzüşmüş beklerken okudum ben bu kitabı. Merdiveni inip çıkmaktansa kenarda beklememi sağladı bu tatlı mı tatlı kitap. Güzel şeyler, içini güzel tutuyor vedaha fazla dirayetli olmasını sağlıyor insanın. Kitapların, özellikle de çocuk kitaplarının büyüsü burada sanırım."
Görkem Yeltan'ın yazısının devamı için tıklayın
"Aşk pembe bir şey midir? Sanıyorum öyle. Turuncular da girer mi içine? Girer tabii ki. Kızarmalar, kıskanmalar vardır içinde. Bir de uzak kalmak istememek. Kanatlanıp uçacak gibi olur insan. Kanatları çıktığını hatta uçtuğunu bile hissedebilir pekâlâ.
‘Seni düşündüğümde hayatı farklı görüyorum’ sözleriyle başlayan bir aşk kitabı ‘Toi+moi’. Sandrine Lhomme bütün içtenliğiyle bize aşkı sunuyor bu kitapta. Korkusuzca, çocuktan aşkı saklamadan, esasında kimselerden saklamadan anlatmış derdini Lhomme. Sırf bu nedenle fazlasıyla övgüyü hak ediyor bence.
Bir hastane odasında, endişe merdivenlerinin kenarına büzüşmüş beklerken okudum ben bu kitabı. Merdiveni inip çıkmaktansa kenarda beklememi sağladı bu tatlı mı tatlı kitap. Güzel şeyler, içini güzel tutuyor vedaha fazla dirayetli olmasını sağlıyor insanın. Kitapların, özellikle de çocuk kitaplarının büyüsü burada sanırım."
Görkem Yeltan'ın yazısının devamı için tıklayın
Ölüm Pornosu' yargılandı
Hadi hayırlısı!!!!
"Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Chuck Palahniuk’un ‘Ölüm Pornosu’ adındaki kitabına İstanbul Basın Savcılığı tarafından başlatılan soruşturma sonucu açılan davanın birinci duruşması dün, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmayı çok sayıda basın kuruluşu izledi. Yargılanan Ayrıntı Yayınları Genel Müdürü Hasan Basri Çıplak ve çevirmen Funda Uncu suçlamaları kabul etmezken, ‘porno’ suçlamasına Muzır Kurulu’nun değil, edebiyatla ilgili bir akademik kurulun karar verebileceğini belirttiler. Davanın 2. duruşması 18 Ocak 2012 tarihinde görülecek."
Radikal- 18/11/2011
Matilda
"Anneniz bingodan başka bir şey düşünmesin, babanızın gözü para dışında bir şey görmesin. Sizi okula yazdırırken, öğretmeni bir canavar olduğunuz konusunda uyarsınlar... Ne yapardınız?"
Küçük dahi Matilda'nın hikayesi hakkında Aslı Tohumcu'nun
Radikal'deki
yazısını okumak için Tıklayın
Roald Dahl
Resimleyen: Quentin Blake
Çeviren: Lale Akalın
Can Çocuk
2007, 244 sayfa
Çıtır Çıtır Felsefe Dizisinin 20. Kitabı "Söz ve Sessizlik"
Çıtır çıtır!
"Brigitte Labbé, tüm dünyada sevilen “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin ülkemizde yayımlanan 20. kitabında, okurlarını, düşünceyi ve iletişimi biçimleyen, insanı ve kişiliğini en doğrudan yansıtan “söz” kavramı üzerine düşünmeye davet ediyor." Devamını okumak için tıklayın
10 Kasım 2011 Perşembe
Miyazaki
"Miyazaki, de la salle à la librairie"
Nausicaa'nın BD'si çıkmış.
Konuyla ilgili blog haberine bağlanmak için tıklayın!!
5 Kasım 2011 Cumartesi
Eski bir şiir
Biz bağırdık karanlığa,
iz düştü aylardan geceye
Yalnız iz,
enler geldi bilinmez uzaklardan,
gözlerimde hüzün,
döktü yaşlarım tane tane toz toprak yollara
gelecek kopardı beni benden
düşledim seni...
kulağıma yapıştı nefesleri o bitmek bilmez gecelerin
Ağladım...
Sardım sarmaladım seni çepeçevre
sessizlik minnetlere boğuldu,
dökülüyorum tellerden, nefeslerden
Sıyrıldım bütün dallardan
savrulurken rüzgarlarında sonbaharın
Bıraktın mı ki seni bana
kendi kendine sordun mu yalnızlığı hiç
Sensiz işaretler uçuştu yüreğimde!
Gördüm.
26.02.2002- Zazi- Dünyada bir yer
iz düştü aylardan geceye
Yalnız iz,
enler geldi bilinmez uzaklardan,
gözlerimde hüzün,
döktü yaşlarım tane tane toz toprak yollara
gelecek kopardı beni benden
düşledim seni...
kulağıma yapıştı nefesleri o bitmek bilmez gecelerin
Ağladım...
Sardım sarmaladım seni çepeçevre
sessizlik minnetlere boğuldu,
dökülüyorum tellerden, nefeslerden
Sıyrıldım bütün dallardan
savrulurken rüzgarlarında sonbaharın
Bıraktın mı ki seni bana
kendi kendine sordun mu yalnızlığı hiç
Sensiz işaretler uçuştu yüreğimde!
Gördüm.
26.02.2002- Zazi- Dünyada bir yer
Ekolojik Okuryazarlık Eğitimi
Buğday Derneğinin sayfasında rastladığım yazının içeriği şöyle:
TEMA Vakfı'nın Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle gerçekleştireceği ''Ekolojik Okuryazarlık Eğitimi'' kapsamında öğretmenlere, toprak etiği, erozyon ile mücadele gibi birçok alanda çevre eğitimi verilecek.
Proje ile verilecek eğitimlerle 4 yılda 81 ilden 400 eğitici öğretmen ''ekolojik okuryazar'' olacak...
(...) ''Doğada her şey birbirine bağlıdır, her şey bir yere gider, hiçbir şey sonsuz değildir ve son sözü doğa söyler'' diyen Ekremoğlu, eğitime katılacak öğretmenlerle bu ilkelerin günlük yaşamdaki yerini ve bu ilkelerle uyumlu yaşamın Türkiye ve dünyadaki örneklerini ele alacaklarını anlattı.Mukadder Ekremoğlu, proje kapsamında ilk olarak Türkiye'nin çeşitli illerinden seçilen 85 öğretmene, eylül ayında Yalova'da 2 haftalık eğitim verildiği belirterek, proje kapsamında eğitimlerin ilerleyen tarihlerde devam edeceğini sözlerine ekledi.
4 Kasım 2011 Cuma
BİLİM SOSYOLOJİSİ İNCELEMELERİ
Temel Yaklaşımlar, Kavramlar ve Tartışmalar
Genel olarak bilim sosyolojisi literatüründe üç gelenekten söz edilebilir. İlki; bilimsel doğruluk ve geçerlik kriterlerinin hiçbir tarihsel-sosyal kökene bağlanamayacağını savunan; ve dolayısıyla, bilim topluluğunun 'kendine has' normlara sahip, 'özgür' birey araştırmacılardan oluşan 'özel türden' bir topluluk olduğunu iddia eden pozitivist bilim sosyolojisi yaklaşımlarıdır.
Bunun tam karşısında, bilim topluluğunun ve bilimsel eğitimin katı hiyerarşik yapısına, bilimsel bilginin konvansiyonel karakterine odaklanarak bilim topluluğunu egzotik bir kabileye çeviren konvansiyonalist / rölativist gelenekler yer alır. Bilim etkinliğini akademi içine kilitleyip orada soruşturan bu her iki geleneğe karşı, Marksçı-eleştirel gelenek ise, bilim etkinliğini genel toplumsal süreçlerle bağlantıya sokan kurumsal, politik ve normatif ilişkiler üzerine yoğunlaşır.
Rölativist geleneğin ülkemizdeki temsilcileri açısından ise, pozitivizm eleştirisi temelinde yorumcu ve post-pozitivist anlayışlarla temasa geçme ve empirik araştırmaya dönük bir önyargıya teslim olma durumu sözkonusudur.
Ülkemizdeki rölativistler, sosyolojik pozitivizmle özdeşleştirdikleri saha araştırmasına karşı öğrenilmiş bir küçümsemeyi yaratarak ve yayarak, “felsefe yapma” kaygısına düşmüş ve kendilerini bir tür sosyal felsefeci olarak konumlandırmışlardır.
Oysa ki Batı'da deneyimlenen, normatif bir perspektife ve daha genel toplumsal-felsefî ilgilere doğru çifte hareket, Türkiye gerçekleriyle uygun bir biçimde değerlendirildiği noktada, verimli imkânlar sunar.
Zira bu yönelim, alandaki sorunların kaynağı olduğunu gördüğümüz dar-politik güzergâhlardan bizleri kurtararak, akademinin gerçek anlamıyla politik bir biçimde, yani salt söylemsel düzlemde değil ama aynı zamanda diğer sosyal kurum ve yapılarla, diğer sosyal sömürü ve tahakküm mekanizmalarıyla ilişkisi içersinde, kurumsal ve yapısal olarak analiz edilebilmesini sağlayacaktır.
Böylesi bir yaklaşım, self-refleksif bilinci tüm bilim sahalarına yaymaya yönelik adımlara yol açtığı noktada, yerlerde tek melenen bilim tabelalarının yerli yerine asılmasını sağlayacak ve ülke gerçeğinde önemli roller oynama potansiyeline sahip özgür leşimci bir bilim pratiğini mümkün kılacaktır.
Editörler:
Bekir Balkız & Vefa Saygın Öğütle
Çevirenler
Barış Yıldırım, Bekir Balkız, Beno Kuryel, Dilek Hattatoğlu, Emrah Göker,
Eren Buğlalılar, Erhan Işıklar Kemal İnal, Ümit Tatlıcan, Vefa Saygın Öğütle
hhttp://dogubati.com/kitaplar/sosyoloji/139-bilim-sosyolojisi-incelemeleri.html
Genel olarak bilim sosyolojisi literatüründe üç gelenekten söz edilebilir. İlki; bilimsel doğruluk ve geçerlik kriterlerinin hiçbir tarihsel-sosyal kökene bağlanamayacağını savunan; ve dolayısıyla, bilim topluluğunun 'kendine has' normlara sahip, 'özgür' birey araştırmacılardan oluşan 'özel türden' bir topluluk olduğunu iddia eden pozitivist bilim sosyolojisi yaklaşımlarıdır.
Bunun tam karşısında, bilim topluluğunun ve bilimsel eğitimin katı hiyerarşik yapısına, bilimsel bilginin konvansiyonel karakterine odaklanarak bilim topluluğunu egzotik bir kabileye çeviren konvansiyonalist / rölativist gelenekler yer alır. Bilim etkinliğini akademi içine kilitleyip orada soruşturan bu her iki geleneğe karşı, Marksçı-eleştirel gelenek ise, bilim etkinliğini genel toplumsal süreçlerle bağlantıya sokan kurumsal, politik ve normatif ilişkiler üzerine yoğunlaşır.
Rölativist geleneğin ülkemizdeki temsilcileri açısından ise, pozitivizm eleştirisi temelinde yorumcu ve post-pozitivist anlayışlarla temasa geçme ve empirik araştırmaya dönük bir önyargıya teslim olma durumu sözkonusudur.
Ülkemizdeki rölativistler, sosyolojik pozitivizmle özdeşleştirdikleri saha araştırmasına karşı öğrenilmiş bir küçümsemeyi yaratarak ve yayarak, “felsefe yapma” kaygısına düşmüş ve kendilerini bir tür sosyal felsefeci olarak konumlandırmışlardır.
Oysa ki Batı'da deneyimlenen, normatif bir perspektife ve daha genel toplumsal-felsefî ilgilere doğru çifte hareket, Türkiye gerçekleriyle uygun bir biçimde değerlendirildiği noktada, verimli imkânlar sunar.
Zira bu yönelim, alandaki sorunların kaynağı olduğunu gördüğümüz dar-politik güzergâhlardan bizleri kurtararak, akademinin gerçek anlamıyla politik bir biçimde, yani salt söylemsel düzlemde değil ama aynı zamanda diğer sosyal kurum ve yapılarla, diğer sosyal sömürü ve tahakküm mekanizmalarıyla ilişkisi içersinde, kurumsal ve yapısal olarak analiz edilebilmesini sağlayacaktır.
Böylesi bir yaklaşım, self-refleksif bilinci tüm bilim sahalarına yaymaya yönelik adımlara yol açtığı noktada, yerlerde tek melenen bilim tabelalarının yerli yerine asılmasını sağlayacak ve ülke gerçeğinde önemli roller oynama potansiyeline sahip özgür leşimci bir bilim pratiğini mümkün kılacaktır.
Editörler:
Bekir Balkız & Vefa Saygın Öğütle
Çevirenler
Barış Yıldırım, Bekir Balkız, Beno Kuryel, Dilek Hattatoğlu, Emrah Göker,
Eren Buğlalılar, Erhan Işıklar Kemal İnal, Ümit Tatlıcan, Vefa Saygın Öğütle
hhttp://dogubati.com/kitaplar/sosyoloji/139-bilim-sosyolojisi-incelemeleri.html
Memleket İsterim!
"Farklılıklarını yaşatabilen bir Türkiye! Samimiyetle sarılan bir Türkiye, İnsan olduğu için!"
Bejan Matur'un "Memleket İsterim" konuşması. Etkileyici, çarpıcı, dokunaklı, bilgece! Yüreğine sağlık.
http://www.youtube.com/watch?v=e8ZKtbIwuL4
Devamı için: http://www.ayrinti.net/index.php?option=com_content&task=view&id=590&Itemid=50
Bejan Matur'un "Memleket İsterim" konuşması. Etkileyici, çarpıcı, dokunaklı, bilgece! Yüreğine sağlık.
http://www.youtube.com/watch?v=e8ZKtbIwuL4
-------------------------------------------------------------------------------------------
Kendisiyle yapılan söyleşiden alıntı:
Mehmet Sebatlı: Şiirlerinizde yol, göç, uzaklar ve yitiriş, en çok dikkat çeken imgelemeler. Yerleşik hiçbir şey yok gibi. Sahip olmak mı üretir, yoksun ve yerleşik olmamak mı?
Bejan Matur: İnsana hayal kurduran, ona tutku yaşatan sahip olmadıklarıdır. Macera biriktirmek istiyorsanız yola çıkmanız gerekir. Bundan sadece fiziki yolculuğu değil, iç yolculuğu da kastediyorum. İnsan köyünden hiç ayrılmadan da tüm evreni algılayabilir. Bu anlamda felsefi düzeyde kullanıyorum göçü de, yerleşik olmamayı da. İnsanın dünyadaki gel-geç varlığına bir yorum getirebildiği ölçüde fikirler ilgimi çekiyor. Statüko bu anlamda insanın arayışını gölgeler. Ruhu kısırlaştırır. Trajedya kahramanını ilginç ve zengin kılan arada oluğudur.
Devamı için: http://www.ayrinti.net/index.php?option=com_content&task=view&id=590&Itemid=50
Je reviendrai à Montréal!
Çok güzel bir parça benim için 1990'lardan aklımda kalan!
http://www.youtube.com/watch?v=lZAaEZAzGf0
SOSYAL BİLİMLERDE SÜRELİ YAYINCILIK – 2006
Kurultay'da sunulan bildirilerin kitapçığına aşağıdaki linkten ulaşılabilir:
http://www.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/sbvt/kurultay1.pdf
İçerikten kısa bir alıntı:
"Prof. Dr. Korkut Boratav, konuşmasında yaptığı çalışmaların ayrıntılarını, bazı anahtar sözcüklerle verdi. Bir yerde “sarı kağıt”tan söz etti. Biz ona eskiden “saman kağıt” derdik. Daha ucuz bir kağıttı, dayanıksızdı. Hocaların ders notlarını bu kağıt üzerine yazması genel olarak izlenen yoldu, çünkü saman kağıt renginden dolayı beyaz olana oranla zamanın etkisine daha çok dayanırdı; daha doğrusu onun sararması daha az fark edilirdi. Böylece kimsenin bu kağıtlara yazılmış notların ne zamandan beri kullanıldığını anlamasına olanak yoktur. Bugün bunlar çok geride kaldı. Belki bazı kağıt türlerini bir yerlerde saklamak, yeni kuşaklara göstermek tamamen yararsız iş olmayabilir."...
"(...) Platon idealizmi ise tek tanrılı dinlere manevi bir temel sağlıyordu. Gerçekten de Osmanlı Medreselerinde “Muallim-i Evvel” denen Aristo’nun öğretisi, Müslüman alimlerin tefsirleri ve tefsirlerin tefsiri yoluyla XIX. yüzyılın sonlarına kadar hükmünü sürdü."
Ayrıca Yapılan 5 Kurultay'a da http://uvt.ulakbim.gov.tr/sbvt/index.uhtml linkinden ulaşabilirsiniz!
İyi okumalar!
http://www.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/sbvt/kurultay1.pdf
İçerikten kısa bir alıntı:
"Prof. Dr. Korkut Boratav, konuşmasında yaptığı çalışmaların ayrıntılarını, bazı anahtar sözcüklerle verdi. Bir yerde “sarı kağıt”tan söz etti. Biz ona eskiden “saman kağıt” derdik. Daha ucuz bir kağıttı, dayanıksızdı. Hocaların ders notlarını bu kağıt üzerine yazması genel olarak izlenen yoldu, çünkü saman kağıt renginden dolayı beyaz olana oranla zamanın etkisine daha çok dayanırdı; daha doğrusu onun sararması daha az fark edilirdi. Böylece kimsenin bu kağıtlara yazılmış notların ne zamandan beri kullanıldığını anlamasına olanak yoktur. Bugün bunlar çok geride kaldı. Belki bazı kağıt türlerini bir yerlerde saklamak, yeni kuşaklara göstermek tamamen yararsız iş olmayabilir."...
"(...) Platon idealizmi ise tek tanrılı dinlere manevi bir temel sağlıyordu. Gerçekten de Osmanlı Medreselerinde “Muallim-i Evvel” denen Aristo’nun öğretisi, Müslüman alimlerin tefsirleri ve tefsirlerin tefsiri yoluyla XIX. yüzyılın sonlarına kadar hükmünü sürdü."
Ayrıca Yapılan 5 Kurultay'a da http://uvt.ulakbim.gov.tr/sbvt/index.uhtml linkinden ulaşabilirsiniz!
İyi okumalar!
Blog deyip de geçme!
Bir Blog ne işe yarar? İşlevi nedir? Ne olabilir?
4 Kasım 2011 Cuma- yeşilist
Bilimsel bakış denemesi
Ülkelere Göre Sayfa Görünümleri: (Bu blogun bu gün itibariyle)

Bir blog yarattığınızda amacınız neyi kimlerle paylaşmaktır bilmiyorum, ama düşüncelerinizi, ilgi alanlarınızı, bilgilerinizi, bakış açınızı, birikiminizi ilgilenebilecek birileriyle paylaşma, kendinizi ifade etme telaşındasınızdır belki eksek ama yerinde olacaktır. Blogunuzun işlevi doğrultusunda içeriğini nasıl şekillendireceksiniz? İşlev ve amaç da yine çeviriler için de kullandığımız kuramsal yaklaşımlar arasında.
Bu yaklaşım doğrultusunda blogumun erişim istatistiklerine bir göz atalım:
Türkiye’den 510 kişi, Rusya 46, ABD 24, Almanya20,
Cezayir 3, Bulgaristan 2, İspanya 2, Hollanda 2, Belçika 1, Çek Cumhuriyeti 1
Yukarıdaki istatistikler bloga akın akın bir okur kitlesinin yolunun düştüğünü doğrular nitelikte değil elbette. Ancak dünyanın farklı ülkelerinden birilerinin gelişigüzel aramalarla bu bloga ulaşmaları anlamlı görünüyor. Aralarından bazıları yayın dili açısından sorunlardan dolayı geldiği gibi gitmiş olmalı!
Yayınların da belli bir sisteminin ve ortak bir biçiminin olmadığı da açık. Ancak yukarıdaki istatistikler yeni perspektifler sunabilir.
Başlangıç manifestosu olarak benim düşünce ve duygu süzgecime takılan, farklı alanlardaki pratiklerimin ve ilgilerimin, hassasiyetlerimin, okumalarımın, okuma isteklerimin bu bloga konu oluşturacağını kurgulamıştım kafamda. Ancak bir bloga daha kesin bir işlev biçerek, konular, yayın dilleri, muhtemel okuyucu kitleleri ve ulaşmak istenilen okur göz önünde bulundurarak bu blogun da kendi içinde bir çeviri faaliyetine konu olması gerektiğini düşünmeye başladım.
Bu bağlamda deneysel bir girişimden alınacak bir takım sonuçları bir kenara not ettim bile! Çaresine bakarım.
Bugün artık herkes bilişim teknolojileri sayesinde birer yayıncı, yazar, üretiminin ve erişimin sınırları yok! Kendi kendinizin sponsoru olmak da güzel.
Üretici, yayıncı, muhalif, aktivist, okur, yazar, düşünür, çalışır, kazanır, erişir, bulur, bakar, görür…
Sevgilerle
2 Kasım 2011 Çarşamba
Bir kadın...
ağlıyordu... üzüldüm, çekindim önce.
"İyi değilsiniz, kötü bir şey mi oldu?"
"Yok bişey" üzgün göz yaşları.
Üstelemedim. Yardım edebilir miyim diye soracak oldum sustum.
"iyi akşamlar, umarım düzelecek bir şeydir"
"iyi akşamlar"
Gülümsedi!
Gülümsedim!
Otobüsle devam etti
Ben indim
Üzüldüğüne üzüldüm
Gülünce güldüm :)
"İyi değilsiniz, kötü bir şey mi oldu?"
"Yok bişey" üzgün göz yaşları.
Üstelemedim. Yardım edebilir miyim diye soracak oldum sustum.
"iyi akşamlar, umarım düzelecek bir şeydir"
"iyi akşamlar"
Gülümsedi!
Gülümsedim!
Otobüsle devam etti
Ben indim
Üzüldüğüne üzüldüm
Gülünce güldüm :)
Çevirmen ve eserleri
Daha önce de yazmıştım. Tesadüfen yolum İmge Yayınevinin sayfasına düştüğünde haftanın çevirmenin seçildiğini ve haftanın yazarının altında sol sütunda haftanın çevirmeninin de resmine yer verildiğini paylaşmıştım. Google arama motoru üzerinden isim aramasıyla İmge yayınevinin internet sayfasında aynen şu şekilde bir şablonda anılıyor çevirmenler:
Kişi Bilgisi
(Ad, Soyad)
Eserleri:
(Eser adı) - Çevirmen (yayınevi)
Şimdi bunun ne anlamı var demek zannımca haksızlık olur! Kimi internet sitelerinde çevirmenin adının bile anılmadığını hatırlatırım. Sanırsınız ki bütün dünya yazarları sular seller gibi Türkçe biliyor da oturmuş Türkçe yazmış! Çeviri de neymiş sen de canım, çevirmen kim?!
Not: Haftanın çevirmeninin nasıl ve neden belirlendiğini ben hala düşünmekteyim.
1 Kasım 2011 Salı
Ömürboyu birliktelik mi seri monogami mi?
İlişkiye 'Buna da şükür' diyerek devam etmeli mi, yoksa çatışmalar çıktığında çekip gitmeli mi?
Modern hayata en çok uyan yaşam biçimi hangisi acaba? Eski zamanlardaki, öncelikle maddi güvencenin sağlanması üzerine kurulan evliliklerin, özellikle metropollerde büyük değişim gösterdiği çok açık. Feminist hareket ve batıdaki cinsel devrimden sonra birlikteliklerin tetikleyici ve sürükleyici unsurları aşk ve cinsellik oldu. Çiftin evli olup olmamasından bağımsız olarak, modern birlikteliklerin temel değerleri aidiyet, mutluluk ve cinsel tatmin olarak görülüyor.
Oysa aşkın insanı bulutların üzerine çıkarıcı etkisi hiç uzun sürmüyor. Aşk duygusuyla özdeşleştirilen beynin endorfin salınımı bile, iki yılda belirgin şekilde azalıyor. İlişkiyi biraz vazgeçmişlik ve çaresizlik duygusuyla devam mı ettirmeli, romantik aşk ideali çöküp ilk çatışmalar baş gösterdiğinde çekip gitmeli mi? Hayatımızı düzenlerken, bağlanma ve güvenle, otonomi ve özgürlük temel ruhsal gereksinimlerinin eşit olarak doyurulabildiği bir denge tutturabilmek gerekiyor. Günümüz birlikteliklerinin ömrünü belirleyen en önemli nokta, iki kutbun dengelenmesindeki güçlüklerle başa çıkıp çıkamadığımızdır.
...
İlişkiye 'Buna da şükür' diyerek devam etmeli mi, yoksa çatışmalar çıktığında çekip gitmeli mi?
Oysa aşkın insanı bulutların üzerine çıkarıcı etkisi hiç uzun sürmüyor. Aşk duygusuyla özdeşleştirilen beynin endorfin salınımı bile, iki yılda belirgin şekilde azalıyor. İlişkiyi biraz vazgeçmişlik ve çaresizlik duygusuyla devam mı ettirmeli, romantik aşk ideali çöküp ilk çatışmalar baş gösterdiğinde çekip gitmeli mi? Hayatımızı düzenlerken, bağlanma ve güvenle, otonomi ve özgürlük temel ruhsal gereksinimlerinin eşit olarak doyurulabildiği bir denge tutturabilmek gerekiyor. Günümüz birlikteliklerinin ömrünü belirleyen en önemli nokta, iki kutbun dengelenmesindeki güçlüklerle başa çıkıp çıkamadığımızdır.
...
DR. ALPER HASANOĞLU - Radikal 16/10/2011
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)