Ecouter une vie une oeuvre PAUL RICOEUR
Bu radyo kaydının içeriğini aldığım notlardan kabaca özetliyorum.
Ricœur Greco-latin; 3 geleneğe dahildir. 1- Yunan-Aristo (tutku) 2-Judéo-Chrétien - (Kendine yapılmasını istemediğin birşeyi başkasına yapma) 3-Eleştirel gelenek - Socrates. Açık Diyalektik olarak Platon'un diyalogları. DİYALOG Levinas X Heidegger; Kant X Hegel; hiçbir ortak noktaları olmayan yazarlar arasında diyalog. Kurar ve onu yıkar; tüm sonuçların yapısökümü. Oldukça Platoncudur. Doğduğunda anne ve babasını kaybeder. Öksüz ve yetim kalır. Onu büyükannesi büyütür. Çocukluğu ve gençliği eksiktir. Babası 1. Dünya Savaşında ölür, annesi onun doğumundan birkaç ay sonra 1915'te ölür. Baba figürü üzerinde koca bir yoksunluk izi vardır. Kahraman baba yokluğudur. 11-12 yaşlarında pasifist bir Katoliktir.
1. Dünya savaşı bir skandaldır, ülkenin katlidir ve baba figürünü yerinden oynatır. Dostoyevski ve Shakespear gibi öncelikli işi okumaktır. 1914'ler tarihin şiddetine uğrayan bir neslin doğuşudur. Fransa'da 20yy. 1914'te başlamıştır. Nihilizmdir; değerin hiçbir değeri yoktur. Değerler düzleminde cevaplar aramanın bir değeri yoktur. Çok sıkı bir eğitim alır. Calvinist ortamda okuma ve kültür tutkunudur ve metinsel olana tutkundur. Okuma eylemi araçsal değildir. (Felsefe, roman tarih vb) Okumak sübjektif kimliğin oluşturucusudur. Ayrıca simgelerin, göstergelerin yorumlanmasıdır.
Kartezyen cogitoyu eleştirir; buna göre yorumluyorum öyleyse varım; öyleyse olurum (devenir) Ricœur'e göre. Kimlik hikayelerin çoğulluğudur. Zaman insan olmanın (Condition humaine) koşuludur. Tek kavram yoktur, kavramlar vardır. kendi/ benim diğeriyle ilişkim; ben ve yapı arasındaki ilişki (ikili kutup); diğeriyle karşılaşmak.
kendilik ben'lik değildir artık; ben o diğeri arasında diyalektiktir. Bu açıdan sürekli bir kimlik üzerine düşünme söz konusudur Ricœur'de.
Filozof gri üstüne gri boyayabilir. felsefi düşünde zaten şurda varolan anlamı toparlar. Mirasın birikmesidir. Filozof halihazırda var olan şey üzerine düşünmek için gelir. Olacak şeyin ilk duyurusunu şaire bırakır; poetikaya bırakır. Felsefe başlamış bir konuşmanın ortasında gelir. Zaten var olan şeyde sırası gelince söz alır; bizden önce başlamış bir konuşmada.
Yazmadan önce okumak gerekir. Daha önce yazılanları tekrar ele alırız. Bir gelenek vardır.
Ricœur sistematik olarak Kötülük sorununu irdeler; sübjektiviteyi, zamansallığı, tarihi, hafızayı. Onun felsefi yöntemi fenomenolojik ve hermeneutiktir. İnsanların varoluşlarını yorumlama biçimleridir; varoluşun koşullarını. Bu varoluşun koşullarını kurgusal metinlerde yeniden inşa etmektir. Tarih ve imgeleme. Anlam oluşturan mirasın birikimi; yaşam pratiği.
Ricœur'ün metninde imgelem, hayal gücü izlektir. Felsefe tarihindeki en büyük özgünlüğü hayal gücünün bir yeti değil; bir güç olduğudur.
Bir gerçekliği hayal etmek onu sadece deforme etmek değil aynı zamanda sahnelemektir.
1930'ların ruhu devrimcidir, spiritüalité ve Hıristiyan- protestan.
Ricœur her zaman barışçıl tavır alır. Fransız subayı olarak mahkum kampına gönderilir ve savaş boyunca entelektüel çalışmasına devam etme fırsatı olur ve gizlice Husserl'in Ideens'ini çevirir.
SENS- anlam bizi yaratmıştır ve biz onu yaratmaya devam ederiz. Absürd olanın içinde umut var olmaya devam eder. Hüzün, Acı ve yas sonrası hayata dönen bir yetim. Kolektif kötülüğün yaşama yönelimi Weber, Nietzsche ve Spinoza.
Goethe'deki dünya iyidir. Burada olmak görkemlidir. Öte tarafta ölüm vardır. Hayata geri dönen yetim. Politik düşünmek insanların nasıl barış içinde yaşayacaklarını düşünmek gerekir. Eylemde bulunmak, hareket etmek dünyanın bitmediğini gösterir.
Kayıt INA Ricœur'ün ses kayıtlarını da içeriyor ve irade, insanın kapasitesi, irade felsefesi, Merleau-Ponty'de algının fenomenolojisi; onda ise eylem (agir) fenomenolojisi. Varoluşun gücü, Spinozacı bir Conatus. Yaşama iradesi, isteği sonuna kadar varolmaya ve Heidegger'in zamanına direnecektir. Engelleri, kötülüğü aşan insanın kapasitesi, insanın tarihi geçidi.
Ricœur Yapısalcılığı kateder, Strauss'la konuşur. 5 yıl boyunca Freud'ün eserlerini okur. 1965 yılında Freud üzerine "De l'interprétation" yazar. Büyük filozof Lacan'dan değil de Freud'den bahsediyordur. Bu nedenle Lacan'ın hışmına uğrar. Lacan sinirinden deliye döner. Ricoeur yerden yere vurulur ve intihalle suçlanır. Lacan'ın kavramlarını yanlış anlamakla ve çalmakla suçlanır. Tüm Fransız entelektüel alanınca suçlanır. 1964'te Nanterre'de felsefe bölümünü kurmuştur. O dönem herkes Nanterre'den Sorbonne'a giderken o tersini yapar. 65 sonrası Althussero-Lacancılar saldırır. Öğrenciler de isyandadır. Dekandır ve hergün odasını basarlar, perdeleri yakarlar, başına çöp kutusu geçirirler. Ve sonrasında terkeder önce Louvain'e sonra Chicago'ya sığınır. Sürgün yılları onun için aynı zamanda en verimli yıllardır. Analitik felsefenin de Fransa'ya girişinde öncüdür.
Etik ve ahlak arasında ayrım yapar. Ahlak zorunluluklar ve yasaklardır. Aristo'nun "mutluluk" kavramı. Kendini gerçekleştirme. En derin arzular dostluk, aşk,yaşama isteğidir. Ahlak çatışmaları; pratik bilgelik. Hegel.
"Juste"; adil hedeflenendir, karşılıklı borçlanmadır, geçmişe ve bugüne karşı borçtur; nasıl borçlandığını tartmaktır.
Bellek ödevi. Bellek çalışmak. Yas. Freud'den alır.
Tarih ve unutuş. Çok fazla anı vardır bununla birlikte çok fazla unutuş vardır. Bellek (eğilim, sadakat) ve tarih (hakikat) Ölüleri onurlandırmak yastır ve borçtur aynı zamanda.
Tarihin geleceğinden hiçbir şey beklemiyorum. Haz ve acı ikiz kardeşlerdir. Düşüncenin acısı; düşüncenin ışığı..
Dinleme ve Özet Çeviri : Zazies.
Konu etrafında:
Zeynep Direk PAUL RICOEUR İLE SÖYLEŞİ
PR: Ana problemim eylemdi kuşkusuz. Az önce dediğim gibi ben eylemimin öznesiyim; anlatı eylemi kimin yaptığı sorusuna cevap verir. Sanırım benim ilk felsefi seçimim alanımla ilgili bir seçimdir, çünkü eğer Sartre’dan çok uzaktıysam Merleau-Ponty’e çok yakındım. Merleau-Ponty Algının Fenomenolojisi’ni yayınlamıştı. Ona büyük bir hayranlık besliyordum. Ama o teorik alanla ilgileniyordu ve geriye pratik alan kalıyordu. “İstem” sorusu buradan kaynaklanıyordu. Yani ilk seçimim pratik alana yönelmekti.
(...)
....ben Freud’un kendisinin belli bir geleneğe ait olduğuna ilişkin keskin bir farkındalığı olduğu kanısındaydım. Bu geleneği, örneğin Spinoza’nın “conatus” kavramında, herbirimizin bir varolma çabası olduğu düşüncesinde, Leibniz’in “appetitus”, Nietzsche’nin “güç istemi” kavramlarında buluyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder